uzman klinik psikolog sabiha ışık 05333738123
sabihaisik@outlook.com
Neden hep aynı tipteki insanlar beni buluyor? Neden hep aynı kişileri buluyoruz?
11/02/2022 Neden hep aynı tipteki insanlar beni
buluyor? Neden hep aynı kişileri buluyoruz? Ben neden bu döngüden çıkamıyorum? Karşı tarafın yanlış
olduğunu biliyorum ama bile bile yanlışa yürüyorum. Çünkü seviyorum. Karşı
tarafın bana iyi gelmeyeceğini biliyorum ama bile bile belki iyi gelir, belki
düzeltiriz belki hallederiz diye ona yana yakıla gidiyoruz. Biz en çok şu hayatta
neye söz geçiremiyoruz biliyor musunuz? Duygularımıza. Duygularımız bizim en
hassas noktamız. İnsanoğlu bu hayatta birçok şeyi kontrol etmeye çalışıyor.
Kontrol etmeyi de başarıyor aslında ama kendi duygularını kontrol etmeye
çalışıyor olmak bir insan için en zor olan şeylerden biri. Şayet ben neden hep
aynı tip insanları buluyorum? Bu döngü neden ne yapacağım? Kafam karman çorman.
Aslında bunları bile bile yola çıkıyorum. Fakat bir bakmışım yolun sonu beni
aynı noktaya getirmiş. Diyorsanız bu yazı sizin için. İnsan ne ararsa onu bulmaya çalışıyor ve onu buluyor. Ya ben
deli miyim? Niye gidip kötü bir ilişki arayayım. Ben neden bana zarar verecek
bir ilişki içerisinde bulunayım. Siz bunu mu ima ediyorsunuz? Diyebilirsiniz.
Asla bunu ima etmiyorum. Fakat bir önceki ilişki deneyimlerimizde şayet başarısız
olduğumuzu düşünüyorsak, bize iyi gelmeyen bir ilişki içerisinde olduğumuzu ve
bizim değer görmediğimizi düşünüyorsak o ilişki şayet olumsuz sonuçlandıysa
kendi kendimize diyoruz ki “ben bu sefer bu ilişkide ustalaştım. Ben bir
insanın bana zarar vereceğini gözünden tanırım. Artık anlarım. Ben burada ciddi
bir deneyim elde ettim. O yüzden bu saaten sonra hiçbir ilişkimde yanlış bir
şey yapmayacağımı düşünüyorum.” Gibi bir algı oluşuyor. Fakat biz neden her
döngünün sonunda yanlış ilişkinin içerisinde olduğumuzu fark ediyoruz? Biraz
bunu incelememiz gerekiyor aslında. Bir önceki biten ilişkimizde daha önce de
dediğim gibi ustalaştığımızı düşündüğümüz için kendi kendimize diyoruz ki bu
sefer böyle olmayacak, dediğimiz her şey ne yazık ki tamda bu sefer yine öyle
olmaya devam ediyor ve biz kendimizi bu döngünün içinde yakalıyoruz. Şimdi
ister istemez bilinçaltımız bir önceki ilişkide kendini başarısız olarak
atfettiğini belirlediği için bir sonraki ilişkide başarılı olmak istiyor. Tabii
ki bu başarısızlık noktasının üzerinden ilerliyor. Diyelim ki kişi evlenmek
istiyor. Evlenebilecek bir partner arıyor. Fakat bir öncekinde evlenmek
istemeyen bir partnerle karşılaştıysa kendi kendine diyor ki “o olmadı ama bu
sefer olacak”. Yine bilinçaltı gidiyor evlenmek istemeyen bir partner bulup bir
öncekinde gerçekleştiremediği, başaramadığı düşüncesiyle “şimdi bunda
başaracaksın” diyor iç sesi gizli gizli. Yine aslında onun kriterlerine, onun
beklentilerine uymayacak aynı ortak noktada buluşamayacağı bir birey bulup onu
seçiyor ve bu noktada eski ilişkisindeki başarısızlığı hayal kırıklığını tamir
etmeye çalışıyor. Tabi sonuç ne oluyor? Hüzün, yine aynı şeyler. En sonunda da
bu ilişkide de aynı noktalarla karşılaştığında diyor ki “Neden hep ben bu
döngünün içinde kendimi buluyorum? Neden bile bile bu ilişkileri yaşıyorum?”.
İsyan etmeye başlıyor. Ben de tam o noktada diyorum ki dur! Şimdi isyan etme,
kızma vakti değil. Neden bu şekilde yaptığını anlayalım kavrayabilelim ki kendimizi
bu noktada iyileştirelim. Kendine kızmak, ağlamak, yas tutmak bunlar önemli ama
bir yere kadar. Her acının, her duygunun bir sonu var. Mutlu olduğumuzda da o
mutluluk bir noktada sönmeye başlıyor, normalleşiyor. En dayanılmaz bitmez
gitmez dediğimiz duygu da bir bakıyorsun, evet canın yine yanıyor ama bir
noktada daha yaşanabilir, daha katlanabilir hale gelmişsin. Bu bir başarı. Yani
bu hayattaki hiçbir duygu aynı şekilde kalmaz. Bu neden kaynaklanıyor? Biz
şayet bir önceki ilişkimizde yapamadıklarımızı, ustalaştım, öğrendim, deneyimledim,
artık yapabilirim, hiçbir problem yok şeklinde yaklaşırsak yine aynı döngüye
kapılma ihtimalimiz çok yüksek. Bu yüzden bunu anlayabilmek önemli. Beni bu
noktaya ne getiriyor? Şimdi bu nereye dayanıyor biliyor musunuz? Anne baba
çocuk ilişkisine yani çocukluk çağımıza. Çocukluk çağı o kadar kıymetli bir çağ
ki o zaman oturuyor belli başlı taşlar. O taşlar oturduğunda bir yerden sonra
bunları törpülemek zorlaşabiliyor eğer bunun farkında olmazsak. Bizim amacımız
ne? Neyin neyden kaynaklandığını ve ne için olduğunu anlayabiliyor olmak ki
önlemimizi alabilelim. Önlemimizi alırsak da mutsuz da olmayız, hiç ummadığımız
bir yerden darbe de yemeyiz. O zaman bilinçli olacağımız için yanlış yapıyor
olsak bile bilinçli bir yanlış olacaktır o yüzden bu kadar çok üzmez, hayal
kırıklığına uğratmaz. Çünkü bir yerden sonra seçimlerimizden biz sorumluyuz.
Bir başkası değil. Anne baba çocuk ilişkisinde o dönemki ilişki sağlıklı bir
temele oturtulmadıysa yani güven dolu, kendimizi ifade edebildiğimiz,
anlattığımız, anlaşıldığımız, hissedebildiğimiz, sağlıklı bir bağ
kurabildiğimiz bir süreç değilse o dönemde de anne babayla gerçekleşmeyen
duyguları yani doldurulamayan duyguları biz yetişkin olduğumuzda karşımıza
çıkan partnerlerimizle tamamlamaya çalışıyoruz. Klasik bir örnek vermek istiyorum.
Alkolik bir babanın kızı olan biri yine aynı şekilde alkolik bir partneri
tercih ediyorsa babayı aslında değiştiremedi, düzeltemedi bilinçaltında şöyle
bir duygu var “başaramadı” ama burada aynı figür “burada başaracağım,
halledeceğim, yapacağım” gibi bir duygu oluyor. Bizi de bilinçaltımızdaki
bastırdığımız duygu ve düşüncelerimiz yönlendiriyor. Şimdi ben bunları nasıl
öğreneceğim? Diyor olabilirsiniz. Öncelikle hislerinize güvenin, duygunuza
güvenin. Bazen mantığın almadığını kalp hissediyor. Biz şimdi altıncı hissimiz
çok kuvvetli, çok iyi hissederim, ben altıncı hissime güveniyorum diyoruz ama
bu bilinçdışı. Aslında bilinçdışı bir insanı gördüğünde ona dair o belli başlı yakaladığı
gerçek donelerin hepsini birleştiriyor ve bir sonuç oluşturuyor. Buna halk
dilinde altıncı hissim çok kuvvetli diyoruz. Halbuki hepimiz gözlemlerimize
güvensek hepimiz zaten gözlemlerimizin ne kadar kuvvetli kıymetli ve buna
güvenmemiz gerektiğini anlayabileceğiz ama önce bunu fark etmek gerekli. Bir
kişiyi gördüğünüzde örnek veriyorum danışanlarımdan “evet ilk başta çapkın bir
erkeğe benziyordu ama sonra kendi kendime dedim ki ben onu düzeltirim, ben onu
sevgimle iyileştiririm” gibi şeyler duyuyorum. Biz bir insanı düzeltemeyiz. Ben
onu düzeltirim cümlesi burada başlı başına yanlış zaten. Sen bir insansın.
Senin insanüstü güçlerin yok. Bir yerden sonra ilişkinin başında sırf sen onu
çekici gördün, beğendin, hoşuna gitti ya da belli başlı kriterler tam bana göre
dedirtti dediğin için sırf bu şekilde yaklaşırsan sonrasında büyük bir hayal
kırıklığı yaşarsın. O yüzden karşıdan ilk anda aldığın sinyal, ilk
anlamlandırdığın, ilk kurduğun cümle neyse sakın o cümleyi unutma ilişkinin
bitişi de ondan kaynaklı oluyor. Yani bir ilişkinin başlangıcı neyse bitişi de
öyle oluyor. Bir insanın gelişi nasılsa gidişi de öyle oluyor. O yüzden
hislerinize güvenin. Ya ama çok seviyorum, evet birazcık çapkın, azıcık gözü
dışarıda, iletişimi de çok kuvvetli, kadınlarla da iyi iletişim kuruyor ama
dayanamıyorum ben ya onu çok seviyorum, ben onsuz yapabilecek bir hayat
düşünemiyorum” diyorsanız da hayır. Burada aslında sizi tetikleyen şey bir
önceki ilişkinizdeki başarısızlık. Çünkü yine aynı tipteki insanı buldunuz ve
burda başaramadım ama şimdi başaracağım cümlesi, düşüncesi o kadar yoğun ki
ister istemez kendinizi bu girdaptan alamıyorsunuz. Almaya da çok cesaret
edemiyorsunuz. O yüzden ne yapmalıyız noktasına gelecek olursak bizim bir kere
seçimlerimiz bilinçaltında bastırdığımız duygu ve düşüncelerin dışavurumu.
Fakat biz bunu öncelikle fark edip gözlemlersek, analiz edersek, ben bunu
hallederim, düzeltirim, severim, derlerim, toparlarım gibi cümlelerle ilişkiye
dair tek taraflı bir karar veremeyiz. Önce analiz edeceğiz. Sonrasında ise bir
insanı sevmek basit bir şey değil. Onunla vakit geçirmeniz gerekiyor. Onu
tanımanız gerekiyor. Çünkü sevgi bir yere kadar. Bir yerden sonra seviyorum ama
cümleleri geliyor. Yani sevgi bir yerde halk tabiriyle karın doyurmuyor. Biz
sevildiğimizi hissettiğimiz yerde değer görmek istiyoruz, anlamak anlaşılmak
istiyoruz. Gerçek sevgi budur. Fakat ilişkilere bir bakıyorum şuan ilişkilerin
çoğu herkes birbirine dair emek verdiğini söylüyor. Tabii ki kimse ben yanlış
yapıyorum demez. İnsan onuruna ağır gelen bir şeydir. Fakat şunu çok net
görüyorum, bir taraf daha çok veriyor bir taraf ise sürekli kaçıyor, bir yerden
sonra ilişki değersizleşiyor. İlişkide dengeler eşit olmalı. Alma verme
dengesi. Sevgimi veriyorsam aynı şekilde sevgimi almalıyım. Karşı tarafa değer
veriyorsam aynı şekilde değer almalıyım. Ben ona çok sevgi veriyorsam o benim
sevgimi karşılayabilecek bir sevgi vermiyorsa bu beni doyurmaz ki. Bu bana iyi
gelmez. Bir yerden sonra alamadığım duygular beni hastalandırır. Benim dengemi
bozar. Beni benden eder. Sizi sizden eden bir ilişki size iyi gelmeyen bir
ilişkidir. Size zarar verir. Hastalıklı bir ilişkidir. O yüzden lütfen gözünüzü
dört açın. Bu tabii ki çok zor. Başta
dediğim gibi duygulara söz geçirmek zor ama işin içinden çıkılmaz hale
gelmeden, kendimizi iyileştirmeye ve bize zarar veren ilişkilerden kaçmaya
çalışmalıyız. Biraz karşı tarafa zaman tanıyın, karşı tarafı tanıdıktan sonra
ilişkideki tavırlarına bakın, sizinle olan iletişim diline bakın. Önceki
ilişkilerimde yapmayacağım dedim ama hep yapıyorum, bu bir döngü oldu, ne kadar
çok hislerime güvensem de bir noktada adım atsam da baktım ki yapamıyorum
diyorsanız eğer bir uzmandan destek alın. Herkesin hayatı bambaşka. Aslında o
ana problem aynı gibi ama nerden geldiğini sebebini bilmiyor olmak bir yerde
durumu zorlaştırabilir. İnternetten araştırıp, çok fazla o konuyla ilgili kitap
okuyup problemi anlıyorum ama çözüm bulamıyorum diyen danışanlarım var. Evet
çözüm senin hayatında. Biz burada genele hitap etmeye çalışıyoruz. Fakat
herkesin problemi bambaşka. Evet belli noktalarda iyi gelebilir. İyi geliyorsa
ne mutlu bu çok güzel bir şey ama bazı konular vardır ki destek almadan
halledilemeyecek bir nokta. Bizim senaryomuz hep aynı oluyor ama oyuncular
değişiyor. Hep aynı fikirle, aynı düşünceyle başlıyorum, aynı bakış açısıyla
başlıyorum, Ayşe geliyor Fatma gidiyor, Ali geliyor Ahmet gidiyor ama ben hep
aynıyım. Kişiler değişiyor. O zaman ne olur yine kendimi aynı döngüde
buluyorum. Yani başrol değişmeli. Başrolün tavrı yani senaryo değişmedikçe bir sürü
oyuncu değişikliği olsa da sonuç hep aynı olacak ve öncelikle senin değişmen
gerekiyor. Her alanda kendini değiştireceksin ki sen değiştikçe seçimlerin
değişecek, sen değişirsen dünyan değişir. Önce kendinizi eğitin. Duygularınıza,
gözlemlerinize, fikirlerinize, düşüncelerinize yani kendinize güveniyor olmak
en önemli koruyucunuz. Size zarar veren hiçbir şey iyi gelmez. Sevgilerle. Klinik Psikolog Sabiha
IŞIK |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Antisosyal Kişilik Bozukluğu - 28/06/2022 |
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve |
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu - 24/06/2022 |
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin |
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi - 21/06/2022 |
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer; 1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken |
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi - 17/06/2022 |
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdiklerinde onlar |
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı - 14/06/2022 |
Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında |
Otizm nedir? - 10/06/2022 |
Yaygın gelişimsel bozukluk başlığı altında otizm, asperger sendromu, çocuğun dezintegratif bozukluğu (Heller sendromu), başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk yer alır. Otizm belirtileri nelerdir? Otistik ç |
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır? - 07/06/2022 |
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim. Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu |
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi - 03/06/2022 |
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit e |
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek - 31/05/2022 |
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g |
Devamı |